10 Eylül 2012

Böyle geçti bir yaz

İlk günler bahçede adam boyu olmuş otları yolarak; aralarından çıkan her bir domatese, salatalık ve bibere sevinerek; aaa kabak çıktı, aaa bamyanın çiçeği ne güzel, Zübeyde iyi ki hatmi dikmiş, ne güzel pembe pembe açıyor; iyi de bu ne kabağı; sen vermiştin ya tohumunu; aaa hakikaten, ben Tayland'dan getirmiştim o tohumları, Tayland kabağı bunlar, ne güzel bir tatlı yapıyorlar bu kabakla, ben gitmeden olsa da yapsam; Zübeyde nerdesin ayol, yoğurdum bitti yoğurt mayalayacağım; saat 8 miii, tüh geç kalacağım pazara; oh börekle kahvaltı etmek ne güzel; ya lütfen siz vermeyin parasını, borçlu hissedeceğim şimdi kendimi (çaycının karşısındaki terziyle muhabbetimiz); nasıl yani kaç senelik müşterine getirmiyorsunuz da İstanbul'daki bir hanıma mı yolluyorsunuz bütün domatesleri ben kaç haftadır bekliyorum, aşkolsun bak başkasından alacağım (Fatma ve Burhan'la muhabbet); offff taze ceviz çıkmış (ve akşamüzerleri bahçeye inen merdivenin başında oturup ceviz kırma, ayıklama ve yeme sefası); pazarın bütün bereketi üzerinde, tam da ben giderken, olacak şey mi; denize girsem mi girmesem mi ama çok işim var, bütün kış arayacağım bu anları biliyorum ama; çok işim var, çok işim var, çok işim var; yazı yazmaktan yoruldum, bittim hakikaten bittim, beynim oyuldu, içimde kelime kalmadı, ama az kaldı, dayan biraz daha dayan; bir hafta kaldı, beş gün, üç gün derken gidiş vakti geldi çattı; giderken işi teslim edip el sallayacağım; Burhaniye'ye de vedam bu, pazarcılarımla da helalleştim bugün ve yaz bitti. Şimdi gitmek vakti.