26 Aralık 2006

Uzaklar (çok da degil)

Yeni yilin alti günü bitti. Sonunda düzenli bilgisayar baglantisina kavustum. Bir de canlar cani Maya'ma. En güzel sürprizi o yeni yilin. Sürpriz degil de iste en güzel sevinci, heyecani, mutlulugu, aski. Uzun yollar asip gelince, kafayi toparlamak da zor oluyor haliyle. Yeni bir yazi (yilbasini geçirdigim Fethiye Yanıklar Köyü'ne ve Pastoral Vadi'ye dair) yarina...
*
Yeni yila girdik de 3 günü bitti bile. Ne garip. Insan kus misali. Bense yilin ilk gününü yollarda geçirdim. Varacagim yere vardim ama. Dönüste yazacagim. Internet kafe köselerinde olmuyor. Insan kafasini toparlayamiyor. Umarim hepiniz yeni yila dilediginizce girmissinizdir. Ben yeni yila on kala odun sobami besliyordum, atesi sönmesin, gece beni isitsin diye. Metaforik olarak baktigimizda (eger ki yeni yila nasil girerseniz öyle geçerse) benim için yasam atesini beslemekle geçecek diye yorumlayabilirim. Tabii 1 Ocak gününü yolda geçirdigimden dolayi yine yollarda geçecegi varsayiminda da bulunabilirim. Kismet. Saglik ve agiz tadi olsun da gerisi olur. Degil mi?
*
Ben dilekleri bir güne sıkıştırmayı sevenlerden degilim. Tüm yil bekleyip bekleyip bir günde (hadi bilemediniz bir haftada) iletmek dilekleri, ne kadar çok farkli yol bulursaniz bulun insani bunaltabiliyor. Ben yüreginde iyilik olan herkes için tüm yil boyunca diliyorum dileklerimi. Günesli günler diliyorum, agiz tadi diliyorum, renkli günler diliyorum, farkindalikla geçen anlar diliyorum... Dolayisiyla bu sefer de gelenegi bozmayip tüm yila yaymak arzusundayim dilek dileme seanslarini. Su an için ise bol bol sevinç ve kucaklasma dileyecegim. Sevginiz daim olsun.
*
Biraz önce Lezzet degisinin Ocak 2007 sayisini aldim. Ooo neler yok ki. Bayram tatlilari, helvalar, ayvali, pazili, narli tarifler, Selanik mutfagina dair bir söylesi. Bir Selanik yemegi olan (mantisi demeli belki) 'farfur'un adini tasiyan bir restoran oldugunu biliyor muydunuz Istanbul'da? Üç nesil bir arada çalisan hos bir aile isletiyor. Besiktas'ta imis yeri. Telefonlari (212) 227 08 10. Galiba en kisa zamanda yolumu düsürmek için çaba gösterecegim. Bir diger haber de dergi yazarlarindan Fisun Kalaycı'nin Montreal'de açtigi Türk lokantasi. Adi Su. www.restaurantsu.com
Ben de Kars'ta geçirdigim güzel günleri anlatmistim. Karsli dostlarimiza ve Kars'i sevenlere (tabii merak edenlere de) duyurulur.

Metro Cash&Carry mağazalarının onuncusu geçtigimiz haftasonu Gaziantep'te açildi. Metro Group Türkiye'ye bundan tam 16 yil önce gelmis. Ilk magazanin açildigi zamanlari hatirliyorum. O zamanlar Istanbul'da yasiyordum ve bize uzak olmasina ragmen gidip alisveris yapar, çesitlilige hayran kalirdik. Tek sorun fiyat etiketlerinde KDV'nin yazili olmamasiydi. Artik raflarda fiyatlar KDV'li ve KDV'siz olarak yaziliymis. Uzun yillardir pek gitme sansim olamadi Metro'ya. Ancak pek çok arkadasimdan özellikle sarap kavinin ne kadar kapsamli ve makul fiyatli oldugunu duydugumdan beri merak etmiyor degilim. Bir süredir Metro-Gastro dergisinin yazarlari arasindayim, biliyorsunuz. Bu vesileyle Metro'nun çalismalarindan zaman zaman haberdar oluyorum. Geçtigimiz yil da ilki düzenlenen Metro-Gastro bulusmasina gitmis, yazarligini yaptigim ve Metro Group sponsorlugunda yayinlanan Yurdumun Yenilebilir Otları kitabini ilk orada görmüs, tek yazari oldugum halde dört yazarli gibi yayinlandigini (hazirlayanlar basligi altinda) görüp çok üzülmüstüm. (Elbette bunun sorumlusu Metro grubu degil, onlar sadece sponsorlugunu üstlendiler kitabin.) Neyse, bunu geride biraktik çoktan. Bu yil bulusmanin 2.si gerçeklesecek. Bu sefer Lütfi Kirdar'da, 18-20 Ocak 2007 tarihlerinde. Vakit yaklastiginda bana gelen bilgileri sizinle paylasacagim. Simdiden heyecani sardi desem?

Metro Cash&Carry Türkiye Genel Müdürü Hakan Ergin açilis dolayisiyla yaptigi kisa konusmada Gaziantep'in kendileri için çok önemli oldugunu söyledi. Bunda haksiz sayilmaz çünkü Antepliler bildiginiz gibi damak tadina oldukça düskünler ve her seyin iyisini almayi severler. Bu yüzden de olabildigince yerel ürünleri ürün listemize eklemeye çalistik, hatta Gaziantep'ten alacagimiz özel, yöresel ürünleri de diger magazalarimizda satmak için çalismalar yapiyoruz dedi Hakan Bey. Metro geçtigimiz yil yerel pirinç çesitlerimizi yerel adlariyla paketlenmis olarak satarak bir ilke imza atmisti. Bugün baska markalarin da benzer sekilde yerel pirinç cinslerini öne çikardiklarini görüyoruz. Bakalim 2. Metro-Gastro Buluşması'nda neler ögrenecegiz?

Gaziantep magazasi için düzenlenen basin gezisinin bir ayagi da Halep'ti. Bir günlügüne de olsa yeniden Halep'e ayak basmak çok heyecan verici idi dogrusu. Ne yazik ki gümrük islemleri, otele varis, ögle yemegi derken gün isiginin çogunu kaçirdik. Böylece de kaleyi aksam görme sansimiz oldu. Her iste vardir bir hayir derler, bu manzaranin güzelligini hiç unutmayacagim. Altindan bir esermiscesine parildiyordu.

Önceki gidisimde Suriye mutfagindan izlenimlerimi anlatmistim. Yukaridaki resim Suriye mutfaginda hemen her zaman sunulan mezelerden biri, tabule. Aslinda bizim kisirimiza benziyor ancak özelligi bol yesillikli olmasi. Bulgur, yesillik ve eksi. Ana özellikleri. Bunlarin disinda muhammara, humus, patlicanli mezeler, peynirli fattus salatasi gibi mezelerle Antep ve Antakya mutfaklarinin benzeri olan içli köfteler, yine Güneydogu mutfaginin benzeri kebaplar var.

Bu fotografi Halep Kapalı Çarşı'sında çektim. Sadece iki saat gezebildigim çarsida bütün gün vakit geçirebilirdim. Bu renkli sekerler ve arkadaki kurabiye Suriye mutfaginin renklerinden sadece iki tanesi.
Bu geziye katilmami saglayan Metro Group yöneticilerine, bizim için çok güzel bir program hazirladiklari, ayrica dostluk ve paylasimlari için çok tesekkür ederim. Benim için gezinin bir baska anlamli yani çok degerli dostum Gonca Tokuz'u görebilmek oldu. Onunla konusacak, paylasacak o kadar çok seyimiz var ki günler, günler boyunca konussak bikmayiz gibi geliyor. Gonca'cigim bana Antep ve Kilis mutfaklarindan güzel lezzetler tattirdi. Etyemezligim Antep'te bir dert ama Gonca her zaman et içermeyen lezzetlerden bir demet sunarak yöre mutfagini daha iyi tanimami sagliyor. Sagol canim arkadasim, öyle güzel yürekli bir ev sahibisin ki. Iyi ki varsin!

19 Aralık 2006

Pazardan aldim on tane


*** Bu çiçekler o kadar güzel ve buraya da o kadar yakistilar ki, onlari geriye itmeye gönlüm razi olmadi. Varsin bir kaç gün daha dursunlar burada. Tadini çikarsinlar biricikliklerinin. Benim de sesim çikmayiversin bir kaç gün. Onlarin günü oluversin. Ne çikar? ***
Pazardan bir tane aldiginiz nar, eve gelince bin tane olur belki ya pazardan on tane aldiginiz nergis demeti, sizi daha çok mutlu eder. Müjde nergisler 50 kurusa düstü. Herkes öyle mi satiyor bilmem ama ilk sordugum delikanli "geçen hafta 75 kurusa veriyorduk ama bu hafta 50 kurusa düsürdük" deyince basladim demetleri toplamaya. Bir, iki, üç, dört... Sekiz tane alayim dedim. Aaa o da ne hashas otu çikmis. Kaça kilosu? 2 lira. Tüh pek de güzel olur, çitir çitirdir ama yarim kilosu da çok gelir. E 250 gram vereyim abla. Olur hadi öyle yapalim. Sonra bir hesap. O eder 50 kurus, sekiz demet çiçek 4 lira. Bari bir demet daha alayim olsun yuvarlak hesap. Etti mi bir kucak dolusu çiçek. Koklaya koklaya yürürüm artik. Baska ne alsam? Kemer mandalinalari pek sulu. Iki kilo ondan, Gazipasa muzundan bir kilo, brokoliler pek güzel, tamam anlastik. Turplara ne demeli? Annem turba as eriyor bugünlerde. Söyle havuçla birlikte rendelesek de salatasini yapsak. Kaça kilosu? 50 kurus. Bir kilo da turp alalim. Yerelmasi almadan olmaz, bir kilo da ondan. Sonra yolda yürürken bir teyzenin kucaginda lisianthuslar. Aaa nereden aldiniz teyze onlari? Kizim bilmem ki? Sedaaaa nerden aldik biz bunlari? Alacak misiniz? Tabii alacagim, bu pazarda hiç görmemistim. Çarsambada bir adam satar, o mu acaba? Yok ben bir kadindan aldim. Ot da satiyordu. Surdan saga dönün o sokakta. E saptik. Yooook? Bir saga daha sapayim. Vallahi var. Kaça demeti? Bir lira. Bak sen benim adam 2 liraya satiyordu. Renkleri de öyle güzel ki. Beyazi var, pembesi, eflatunu, moru, alacalisi. Kaç demet kalmis? Bes. Hepsini ver sen bana. Oldu mu size iki kucak dolusu çiçek. Eve getirirsin, baglarini çözersin. Vazolara yerlestirirsin. Lisianthuslarin yarisi Ayser'e. Bizim tatli mi tatli komsumuza. Nergisler benim. Nergislerimi paylasamam. Odam misler gibi kokuyor. Bugün benden mutlusu yok!

Merak edenler için bu da hashasotu. Yabani bir ot degil. Iç Akdeniz'de bildiginiz gibi hashas yetistiriciligi yapilir. Hashasin ayni zamanda bir uyusturucu olmasi nedeniyle kontrollü ve izinlere tabi olarak yapilir bu üretim. Olaganüstü güzel çiçekleri vardir hashasin. Laleye benzerler uzaktan baktiginizda. Issiz tarlalarda, rüzgarda salinirlar, beyaz beyaz, bordo bordo. Iste baharda çiçege dönüsecek olan hashaslar simdilerde bilemediniz 15-20 santim uzunlugunda tarlalarda. Sıkça dikilirler ya büyümeye basladiklarinda seyreltilmeleri gerekir. Iste seyreltirken söktüklerini toplar pazara getirir bizim köylüler. Neden mi? Çitir çitir ve pek lezizdirler de ondan. Nefis salatalar yapilir onlardan. Iste yukarida bahsettigim, azicik da olsa satin aldigim hashasotunun görüntüsü.

13 Aralık 2006

Kabak tatlisini kim sevmez?


Unutansoylardan Tijen yine bir blog'da görüp aaa zamani gelmis dedi. Oysa kabakgilleri pek sever. Asagida tatlisinin tarifi vardir ya o kabaktan pek çok sey yapar. Sadece yesiliyle degil, balkabagiyla da. Ne bileyim çorbasini yapar, bulgur pilavini yapar, sebze kavurmalarina koyar... Oysa arsivini taramaya basladiginda aradadigi fotograflari bulamamistir. Burada size anlatmaktan zevk duyacaktir elbet. Aslinda ilginçtir, Lezzet dergisinin bu ayki sayisinda bol miktarda balkabakli tarif var. Ben de tesadüf bu ya, Cadilar Bayrami yazisi yazmis ve sonuna kabakli tarifler eklemistim. Kisaca buraya aliyorum o kismi ama önce bu etkinligin evsahibesi Vildan'a tesekkürler. Vildan yayinlamaya baslamis bile harika kabakli tarifleri. Hemen ziyaretlere baslayabilirsiniz. Ben basladim bile. Önce Lezzet dergisinde yer alan yazinin balkabakli tariflerle ilgili bölümünü buraya aktariyorum. Yazinin tamami ve diger muhtesem kabakli tarifler için hala dergiyi alabilirsiniz, bayinizde tükenmediyse tabii:
"Bu çok lezzetli cennet meyvesini (ona sebze demeye dilim varmıyor) çorbada kullanmayı seviyorum mesela. Balkabağı ve patatesi haşlayıp eziyor, krema, tuz, karabiber, muskat ekliyorum. Doğranmış taze soğan sadece renk vermiyor, çorbanın lezzetini de katlıyor. Ufacık doğradığım balkabaklarıyla pişirdiğim ve yine bol taze soğan eklediğim bulgur pilavı çok farklı oluyor. Arkadaşım Şükran’dan öğrendiğim ve severek yaptığım balkabaklı pizza da aklımın baş köşesindeki tariflerden. Böreklerde, kek, kurabiye, tart ve ekmeklerde (tatlı veya tuzu olarak) kullanabileceğiniz balkabağını makarna sosu olarak da değerlendirebilir, İtalyanların ‘ravioli’sinde, rahmetli anneannemin ‘kulak mantısı’ dediği, bir adı da ‘piruhi’ olan haşlanarak yenen iri mantıda, sebze kavurmalarında yer verebilirsiniz. Rahmetli Mestan Yapıcı hocanın Kabak Yemekleri adlı kitabında okuduğum Coraz Geceleri ise Anadolu topraklarında kutlanan Cadılar Bayramı bir bakıma. Ödemiş-Beydağ yöresinde zemherinin 27'sinden itibaren üç gün (18-20 Ocak) 'Coraz Geceleri' olarak kabul edilirmiş. Çeşme’de de 'Karakoncolos Geceleri' adıyla anılan yılın bu en soğuk gecelerinde ‘coraz’ denen buruşuk yüzlü korkunç cadının bacadan inip evdeki kızların saçlarını çekeceğine, su kaplarına tüküreceğine inanılırmış eski zamanlarda. Kızlar o günlerde cadıya yakalanmamak için erkenden eve kapanırlarmış. Bu geceler boyunca yörede kabaklı yemek ve tatlılar yapılır, bu günlerde kabak yiyenlerin yıl boyunca boğazının ağrımayacağına inanılırmış."

En yukaridaki fotografi bir kaç yil önce bir sempozyumun yemeginde çekmistim. Tarif Feriye Lokantası'nin sefi Vedat Başaran'a ait. Tam tarifini de bilmiyorum zaten ancak hatirladigim kadariyla çok zengin bir malzeme listesi vardi. O koca balkabaginin üst kismi kesilip çekirdekli kismi oyulmus, içine bol miktarda dogranmis kuru incir, kuru kayisi, badem, antep fistigi vs yemis ve kuru meyveler doldurulup kapagi kapatilip firinlanmisti. Seker var miydi hatirlamiyorum. Sanirim firindan çiktiktan sonra balkabagi da pistigi için güzelce karistirilip öylece sofraya getirilmisti. O kadar lezzetliydi ki ikinci tabagi aldigimi hatirliyorum!
Bir sonraki feci fotografi da evvelki yil yazlikta çekmisim. En eski makinemle ve en beceriksiz halimle. Buraya koymayabilirdim ama yine de fikir vermesi için koydum. Pazardan orta boy bir kabak almistim. Balkabagi formundaki yesil kabaklardan. Onunla denedigim tarifti bu. Ancak Boston'da yasarken ev arkadaslarimla oradaki mini balkabaklariyla yapar ve pek severdik. Oradayken kabaklari ortadan ikiye keser, çekirdekli kisimlari temizler, içine esmer seker koyup firinlar, sonra da kasikla yerdik. Bu sefer birine pekmez ve elma kurusu, ötekine ise sadece seker koyarak yaptimdi. Fena degildi ancak balkabagi kadar lezzetli de olmamisti. Koca bir kabakla denemek istersiniz belki ama deneyecekseniz bence Vedat Basaran'in tarifini deneyin. Gerçekten olaganüstü!

Bu da balkabakli bulgur pilavimin fotografi. Herhalde çekeli 3 yil olmali. Yapimi çok kolay. Kuru sogan kullaniyorsaniz önce onu zeytinyaginda biraz kavuruyor, küp seklinde dogradiginiz balkabaklariyla bir dakika çevirdikten onra bulgurunu, suyunu, tuzunu falan koyup pisiriyorsunuz. Atesten aldiktan sonra da bol taze sogan, servis sirasinda isterseniz benimki gibi susam. Hepsi bu. Ilk duydugunuzda burun kiviracaksiniz eminim ama en burun kiviranlar bile begenecektir. Söz yahu! Deneyin, pisman olmayacaksiniz. Vildan'a ve emek verip muhtesem tarifler yaratan, deneyen, sunan tüm arkadaslara tesekkürler.

Sahi var midir sevmeyen? Vardir belki kimbilir. Dün pazara gitmisim, gitmisken alti demet nergis alip (abarttim biliyorum ama ne yapayim dayanamiyorum. Hem nereden çiktiysa alti demet!) bir de kabakçida çok çok güzel bir Adapazari balkabagi görmüs, ondan da tarttirmisken ve eve gelip onu pisirmisken... Aslina bakarsaniz bir de firinlayayim diyordum her zamanki gibi ya bir baktim bütün suyunu çekmis ve dagilmaya baslamis, vazgeçtim bu sevdadan. Ceviz kirdim biraz, dövdüm hafifçe ve üzerine serpeleyip... Hmmmm. Koca bir tencereyi yiyebilirim!

Neyse ki daha saglikli aliskanliklarim da var. (hos kabak tatlisini olabilecek en az sekerle pisirdim. Diger alternatifleri de gözden geçirmedim degil. Pekmezle yahut balla veya stevia ile de pisirebilirdim belki ya onun o güzelim turuncusunu, kabuklarin dibindeki yesil kismini seyretmeyi pek sevdigimden mecbur sekere gitti elim.) Iste o saglikli aliskanliklardan biri de bu resimdeki yaratik. Geçen gün, hem de NTV'de bana göre korkunç bir çeviri hatasi yapildi. Orhan Pamuk serefine verilen Nobel yemeginde sunulan mönü aktarilirken yemekte 'Kudüs enginari' da servis edildigi söylendi. Oysa Kudüs enginari denen sey yerelmasından baska bir sey degil. Ingilizce'de 'Jerusalem artichoke' adiyla bilinen bu leziz kök bitki bizde de bol bol yetisiyor. Isveç'te ne sekilde pisirdiklerini bilmiyorum ama ben onu çig çig yemeye bayiliyorum. Her gün ögle saatlerinde -tam bu saatlerde- dolaptan 7-8 tane yerelmasi çikarip isinmaya birakiyor, sonra meyve seansinda (bu hafta bizde yerli muz, çitir elma, yemyesil kiviler, komsumuzun bahçesinden portakallar ve yine bu civarlarin kokulu mandalinasi var) soyup çitir çitir yemeye doyum olmuyor. Bana kalirsa en güzel meyvelerden biri yerelmasi!

11 Aralık 2006

Yemek yapmak

Dün Atlas dergisini okurken özellikle Mevlana Yolu dosyasindaki fotograflardan ve yazilardan alamadim gözlerimi. Bir süre devam edecek büyük bir proje bu. Mevlana ve ailesinin Konya'ya gelene kadar yaptiklari yolculugun izlerini sürmüs Atlas ekibi. Yazi içinde geçen su sözler (elbette Mevlana'nin) biraz daha açti gözlerimi:

Etmesin tek söz dilin, üç sey için;
Bir yolun, bir altunun, bir mezhebin.
Celbeder daima bu üç sey düsmani,
Bir tuzak bekler düsüp av olmani.
Söylesen bir sirri birkaç ferde sen,
Dinle artik ummadik dillerde sen.

07 Aralık 2006

Kaçak yuvaya döndü


Bu sefer kaçak olmayi seçtigimi söylesem? Yogun bir Izmir gezisinden sonra tek arzum yalniz kalabilecegim bir ortamdi. Kisacik bir Istanbul seyahati için pek çok dostuma söz vermistim. Hepsini göremeyecegimi bile bile. Ben de sessiz kalmayi, kendimi zamanin akisina birakmayi seçtim ve karsima çikan firsatlari degerlendirdim. Bu aslina bakarsaniz biraz is agirlikli bir gezi oldu. Nicedir planda olan sey gerçeklestirildi mesela. Atlas'tan Gökhan Tan'in (bu sayida çok özel bir haberi var Gökhan'in. 'Üsküdar'ın Saklı Limanı' baslikli bu haberi okumanizi dilerim.) çabasiyla Istanbul'un bir ucundaki Hürriyet binasina gidebildim. Böylece neredeyse iki yildir yazarligini yaptigim halde ekibiyle tanisamadigim Formsante dergisine ve bir yildir yazdigim (Emine'cigimi kaç yildir taniyorum gerçi ama) Lezzet dergisine de ugrama sansim oldu. Güzel yürekli insanlarla tanistim, zenginlestim. Dostlarimin beni simartmasina izin verdim bu gezide. Yukaridaki gezi ilk simariklik günümde, Wagamama'da çekildi. Resimdekileri ördekli oldugu için ben yiyemediysem de bana özel gelen sebzeli mantiyi, özel bir yöntemle pisirilmis çerezlik fasulyeleri, yanlislikla önce tavuklu gelen ancak sonra düzeltilip etsizine kavustugum japon makarnalarini sevdim. Gerçi bir de hata yaptim. O en kalin 'soba' noodle'lari seçmek, hem de kuru yemekte, pek akillica degil. Çubuklari tutarken acemilesiyor insan, çubugundan kayip giden makarnalarla eglenmeyi becerebiliyorsaniz ne ala tabii. Bana göre oldukça eglenceliydi. Orada saatlerce oturup insanlarin gelis gidisini seyretmek eglenceli olabilirdi. Her ne kadar çabucak yiyip kalkman tercih edilir olsa da (sonuçta orasi bir fast-food restorani ve özellikle ögle saatlerinde çalisan insanlarin çokça geldigi bir yer) ben sakince çayimi yudumlayip o hizin disinda kalmayi seçebilirdim.

Açilali aylar olsa da ben ilk kez gidebildim Ekolojik Pazar'a. Bugday Dernegi'nin çabalari, Şişli Belediyesi, Milupa ve Pınar'in katkilariyla yasamini sürdüren ekolojik pazarin biraz daha merkezi, biraz daha eli yüzü düzgün bir yerde olmasini dilerdim. New York'ta gittigim ekolojik pazarlar öyle merkezi, öyle kolay ulasilir yerlerdeydi ve öyle rahat, aydinlik, ferahti ki bizdekinin de öyle olmasini diledim. Insallah bir sonraki asama pazarin yerini (mesela) Taksim Parki gibi insanlarin kolay ulasabilecegi (aksi takdirde ille de arabaniz olmali ya da taksiye ihtiyaç duyuyorsunuz. Saatte bir Mecidiyeköy metroya kadar giden bir otobüs servisi var ancak bu koskoca kentte yasayan insanlari oraya çekmeye yeterli mi bilmiyorum. Ben yillardir görmedigim dostlarimi gördüm orada. Sonra Bugday ekibinden çok sevdigim insanlari, Victor'u, Oya'yi, Günesin'i, derginin yazarlarindan Uygar'i, dernek ekibinin tatlilarindan Leyla'yi... Oradaki her üreticiyle ayri ayri söylesmeyi, her birinden alisveris yapabilmeyi isterdim ya seferiydim. Birazcik beni sevgiyle agirlayan Sibel'cigime, birazcik ziyaretine gidecegim bir dosta derken yine de eli kolu bos çikamadim oradan. Ne olur gidin, kendi gözlerinizle görün. Tadlarin tadina varin. Lütfen.

Bu nefis likörler Giritli'de çekildi. Bir Ayşe Şensılay var ki orada insanin ona cani feda olsun. O güzelim kadin yillar yili büyük emekler verdigi Giritli'yi her gün biraz daha ileriye tasiyor. Bir kere gittiginizde önünüze tabaklar dolusu meze geliyor. Neler yok ki aralarinda. Otlar, kirma zeytinli, peynirli salatalar, tütsülü baliklar, lakerdalar, zeytinyaglilar... Sonra sira geliyor ahtapotla kalamara. Lavas hamurundan yapilmis otlu kapali pide misali bir börek damaginizi zenginlestirirken soruyorlar "balik?" Ne baligi diyorsunuz yer mi kaldi? Ayse de diyor ki e herkes rahatlikla yiyebiliyor, hayatta olmaz. Ayse yapma allahaskina yiyecek yer mi kaldi bizde? Öyleyse tatli, likör ve kahveye geldi sira diyor. Firinlanmis tahin pekmez muhtesem. Bir de onun minicik Girit börekleri var ki tadina doyulmaz. Likörleri sayiyor, gül, sakiz, karadut, mandalina, karisik narenciye, ahududu... Seçmekte zorlaniyorsunuz. O bunu bildiginden tonla temiz likör kadehi getirtmis. Birer yudum tadiyorsunuz. Yaninizda da Sema Temizkan gibi bir rahatlatici dost varsa eger, midenizi rahatlatmak için Sultanahmet'in gecesine daliyor, sakin sakin yürüyorsunuz tramvaya dogru.

Yolum Beyoglu'na düserse, ki her zaman düser, ugramadan ayrilamadigim bir baska huzur mekanim vardir. Üçyıldız Şekercisi. Feridun Bey'in o kibar sesini duymadan, azicik da olsa tattirmalik badem ezmesi almadan, o insani içine alan ortami tatmadan ayrilmak olur mu? Son saatlerde biraz anneye biraz Ayfer'e derken iki ufak paket badem ezmesi çantada yerini aliyor.

Ayfer de Ayfer'dir. O da beni simartan dostlarimdan biridir. Beyoglu'na çiktigimda yemek yedigim iki mekandan birini isletir. Orada yedigim kiremitte pazi sarmasi var ya insani topraklayan, yasama baglayan tatlardandir. Ayfer'in Parsifal'inde ben hep sevgiyle karsilanirim. Bu sefer menüye yeni koyduk bir tat diye resimdeki nefis lahana sarmasindan ikram etti. Hafif eksili sosuyla Rumeli usulü gibi bir güzel lezzetti iste. Artik Parsifal'in sitesi daha güncelmis. Tüm güzel yemek severlere duyurulur. Bir girip bakin. Elbet yolunuz Beyoglu'na ya da Taksim'e düsecek. Parsifal, Kurabiye sokakta. Aksanat'in arka sokagi oluyor, bilmeyenler için.
*
Bugün basin emektari bir agabeyimizin sitesinden bahsedecegim. Ona su linkten ulasabilirsiniz. Basinin dünü bugünü ilginizi çekiyorsa içeriden birinin pek çok dersler içeren sözlerini okumalisiniz.

04 Aralık 2006

Kadinlar için


Hülya Kurt’u tanimiyordum. Hala tanimiyorum. Ancak neler yaptigini biliyorum. Birazcik. Hülya Kurt kadinlar için çalisan bir kadin. Bana yazdigi ilk notta sunlari söylemisti: “Çok kisaca söz etmek gerekirse, Basak Kadinlari, Ümraniye Mustafa Kemal mahallesinde yasayan ve hayatlarina sahip çikmaya çalisan 40 kadar kadinin olusturdugu bir kooperatif. İNSEV'le baglantisi, Ümraniye Toplum Merkezimiz’de 8 yildir aldiklari çeşitli egitimlerden bir kollektif yaratmış olmaları. Biz İNSEV olarak sorun sahibi degil, sorun sahiplerine egitim ve saglik konularinda aracilik eden bir sivil toplum kurulusuyuz. Ama Basak Kadinlari ulasabildigimiz kesimin içinde, bizim de destegimizle, kendi sorunlari etrafinda örgütlenen gerçek bir sivil toplum kurulusu. Biz bu nedenle onlara her türlü destegi saglamaya çalisiyoruz. Birlikte Başak Yasam Atölyesi adli projeyi hazirladik. Öncelikli problem ekonomik oldugundan, toplu yemek hizmeti eksenli toplumsal bir kalkinma projesi. Bu proje maliyetinin yarısı, yani kurulum masraflari, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Destekleme Fonu’ndan karsilaniyor. Ancak geri kalani özellikle egitim masraflari için bu konuya önem veren kisi kurum ve kuruluslarin, ayni, nakdi destegine ihtiyacımız var.”
Mesela bir yemek üretim projeleri var. Istiyorlar ki kadinlari toplu yemek hizmeti vermek üzere egitebilsinler. Böylece em kadinlar gelir saglayacak, hem de yasadiklari Ümraniye bölgesinde yasayanlar annelerinin yemeklerini yiyebilecekler. Ne güzel degil mi? Evlerinde oturan, zamanini televizyon karsisinda bos bos geçiren ne çok kadinimiz var. Düsünsenize onlar yasama katildiklarinda ne güzel seyler olabilir. Bizler ne yapabiliriz kadinlarimiz için? Haydi hepimiz düsünelim ve çözümler üretelim. Diger projelerle ilgili bilgi edinmek için İNSEV’in internet sitesine girer misiniz? Iletisim için proje koordinatörü Nesrin Uçar’a da ulasabilirsiniz. (Yukaridaki fotografin bu projeyle ilgisi yok. Ayse Teyze'cigim sevgili arkadasim Ismet'in annesi. Iki yil önce Burgazada'da bizim için otlu börek yapabilmek için yol boyunca topladigi otlari güzelce yikamis, o güzelim bahçeye kurulmus, dogramaya baslamisti. Iste bu fotograf da o unutulmasi güç günden bir kare.)
*
Su linkte Metro-Gastro dergisinin son sayisinda yer alan yazilardan özet bilgileri bulabilirsiniz. Henüz ben de göremedim ama anlasilan yine harika bilgiler edinecegiz!
*
Yeni yazilar, yeni anilar bir kaç gün içinde...

01 Aralık 2006

Sonra ne olmus

Sonra, yani gezinin ikinci günü Verde'nin ve zeytinyagi sektörünün durumu konusunda bilgilerin verildigi bir basin toplantisi yapilmis, toplantidan sonra ise Urla'ya dogru yola çikilmis. Hava güneslidir. Sicaciktir. Kistan çok ilkbahari andirmaktadir. Ne yazik ki Izmir'in satsuma denen tatli mi tatli, leziz mi leziz ince kabuklu mandalinalari satilmadigi için dallarda çürümeye terkedilmistir. Sahil yolu kalabaliktir. Herkes Urla taraflarina dogru akmaktadir.

Urla Iskele'deki Orkinos Restoran'da denize nazir masalar bizi beklemektedir. Üzerinde mevsimin otlari vardir. Bir tanesi de budur. Ne güzeldir ama. Üzerine tazecik bir zeytinyagi gezdirir, limonla helallestirirsiniz. Ekmeginizi banar banar yersiniz. Baska otlar da vardir. Sonra fava vardir, ahtapot salatasi vardir, hos görünümlü bir patlican salatasi vardir. Ardindan izgara kalamar ve izgara sardalya gelir. Gelir gelmesine ya Tijen'in akli fikri pazardadir. Simdi kimbilir ne güzeldir o renkler!

Sorarim size, bu teyzenin gülüsüyle baslayan bir gün kötü gidebilir mi? Onun hayir duasini aldiysaniz, daglardan topladigi otlardan attiysaniz çantaniza, mutsuz olabilir misiniz? Olunmaz elbet. Bu teyzem (adini unuttum) Figen'cigimin pazarci dostlarindan biri. Onu görür görmez hemen sarilip dur sana ot koyayim diyen bir güzel kadini nasil sevmez insan?

Simdi kocayemis zamani. Kimilerinin deyimiyle dag çilegi. Istanbul'da da adalarda bulunan kocayemis Ege'nin fotojenik meyvelerindendir. Izmir'de pazarlarda ve kimi zaman Kemeralti'nin sokaklarinda satilir. Onu çok fotograflamisligim var. Dalinda da, sepette de, tabakta da. Severiz kendilerini.

Simdi çintarin da zamani. Urlalilar ona 'çam mantarı' diyormus. Dogrudur da. Çamlarin altinda bulunur daha çok. Aralara çamlarin kurumus dikenleri karisir. Lezzetli bir mantardir ya pazardan bol bol mantar alip Istanbul'a goturen basin mensubu genç hanimlardan biri o aksam arayip 'bunlarda kurt var ne yapacagiz' deyince allahallah ben çintarda kurt hiç görmedim ama olabilir, kurt varsa zehirli olmadiginin garantisidir dedim. Eh kurtlari görüp de yemek herkes için mümkün olmadigindan kurtlulari atin isterseniz dedim. Yoksa Karadenizli kadinlar kurtlu olanlari haslayip kurtlarindan arindirir, bir güzel kavurup koyarlar sofraya. Ben de kurt görünce yiyemeyenler familyasindanim.
Iste bir gezi de böyle geçti. Aksamüzeri mandalinlerimizi de alip otobüse yerlestik. Herkes mandalina yiyordu. Mis kokusu kabugun, otobüsün içine yayildi. Havaalani, yolculuk ve güzel bir haftasonunun anilari... Böyle geçti iste bir gezi.

28 Kasım 2006

Ege rüzgarlari


Verde zeytinyaglarini marketlerde görürdüm ancak hiç satin almamistim. Dolayisiyla zeytin hasat senligi daveti geldiginde yeni bir markayi taniyacagim için mutluydum. Hele de Ayvalık Ticaret Odası'nin düzenledigi zeytin hasadini kaçirdigim için çok üzüldügüm bir zamanda gelince daha da mutlu oldum. Bu sene de zeytin agaçlarina dokunma sansi idi bu benim için. Bir de henüz sıkılmıs zeytinyagina ekmek banma sansi.

Verde'nin 10. yili nedeniyle düzenlenmis meger bu gezi. On yildir neler yaptiklarini dinleyince neden bunca zamandir haberim olmadi diye üzüldüm. Firmanin yönetim kurulu baskani Ali Ulukartal'i soyadini duyunca belki çikaracaksiniz. Kartal Makarnalari desem? Babasindan devraldigi Kartal Makarna'yi Pastavilla'ya dönüstüren ve makarna restoranlariyla Türkiye'de bir ilki baslatan Ali Ulukartal Pastavilla'yi devrettikten sonra zeytinyagi isine girmis ve müthis bir aile isletmesi yaratmis. Aile diyorum ancak profesyonellerce yönetilen ve yönetici ile çalisanlarinin da aileden sayildigi bir aile bu. Gurur verici bir tablo. Verde bugün ürettigi yagin %80'ini ihrac ediyor. Amerika, Kanada, Ispanya ve Rusya'dan sonra listeye Çin de dahil olmus. Verde'nin öncülügünü yaptigi bir sey daha var ki bu beni asil etkileyen konu. Bilirsiniz, rafine yaglarda yagin besin degerlerinin çogu yitirilir. Türkiye'de ilk oldugunu söyledikleri sistemle vakum yöntemi kullanilarak çok kisa süre isidan geçirilen yagda besin degeri çok az kaybediliyor. Bununla ilgili ayrintili bilgi verecegim daha sonra çünkü bu önemli bir konu.

Cumartesi günü Torbali'daki zeytin toplama seansindan sonra bize sunulan harika kir yemeginden görüntüler bunlar. Sevketi bostan, cibez, turpotu, radika, nefis zeytinyaglilar... Kaya Prestige Otel'in sefi Aydin Usta ve ekibinin hazirladigi yemekler tüm konuklardan tam not aldi. (Sevgili Nedim Atilla'ya -kendisini Izmir'de bir kez daha görebildigimiz için mutluyuz- otel adi düzeltisi için tesekkür ederiz. Ben gayet güzel uydurup baska bir ad yazmisim. Ne ayip!)

Ben haliyle otlara takildim kaldim. Hele de yemek büfesine gitmeden önce gördügüm otlu gözlemeler mönüyü belirledi: Otlar ve gözleme. Yaninda cerez gibi yenen hurma zeytinle... Pazar günü basin toplantisindan sonra Urla'ya dogru yola çiktik. Orkinos Restoran'da yenen nefis yemegin (yine otlar basroldeydi sansima. Bu etseverleri çok hosnut etmediyse de benim gibiler için bulunmaz nimetti. Her restoranda soframizda bulunan erken hasat ve sizma Verde zeytinyaglarindan bolca yendigini söylesem? Bir de Urla pazari var tabii. O bir sonraki yazinin konusu olsun...

23 Kasım 2006

Antalya'dan anlar

Sonsöz: BABEL çok etkileyici bir film. Ertesi gün Nazli'cigimla gidip etkisinden kurtulamadik. Biraz yürümeli dedik ardindan. Ancak açiliriz. Dünyadaki adaletsizligi (batiyla dogu tabii, bir de kuzeyle güney) çok iyi gösteren bir film. Incelikle dokunmus. Insanin içi aciyor. Bir yandan insan oldugun için mutlu oluyor, öte yandan insanligindan utaniyorsun. Bugünlerde sinemaya gitme niyetiniz varsa, listenizde o da olsun derim. Hos ben kim oluyorum ki?
Bir son söz daha: Havalar sogudu malum. Kis zor pek çok insan için. Ayagina giyecek ayakkabisi olmadan, üzerinde kabani olmadan okula yürüyen minicik kalpler için TOÇEV'in düzenledigi bir kampanya var. Hemen katilmak ister miydiniz? Ben bu kampanyayi sevgili dostum Muzaffer Özyaman sayesinde haber aldim. Sagolasin Muzi! Bilgiler Muzi'nin sitesinde. Adinin üzerini tiklamaniz yeterli. 22 liraya bir bot bir kaban. Hos o paraya alinan botla kaban ne kadar isitir, ne kadar saglam olur bilmiyorum ama yine de ucundan tutabilmek güzel sey.
Vee -umarim- en son not: Şemsa Denizsel'i eminim Nişantaşı'ndaki kendine has, doğal, sade, özel, yemek gibi yemeklerini sundugu Kantin ile ve cheesecake'iyle taniyorsunuz. Yeni bir site hazirlamis. Sitede Semsa'nin yazilarini, tariflerini ve haftalik mönüleri görebilirsiniz.
Pardon pardon bir sey daha: Tayland yemekleri sever misiniz? Bu çok da fazla tanimadigimiz uzakdogu ülkesi hakkinda daha fazla bilgi edinmek, yemeklerini tatmak, ürünlerini satin almak isterseniz bu cumartesi Etiler Akmerkez'in karsisindaki Turizm Otelcilik Okulu binasinda bir Tayland Festivali varmis. Ben kaçiriyorum ya belki siz katilmak istersiniz. Sonra bana anlatirsiniz degil mi??
Bunlar da cuma günü eklenen haberler:
Sibel'cigimin de yazarlari arasinda oldugu ve bu sayida istah açici bir zeytin yazisi yazdigi GİT dergisinin Kasım-Aralık 2006 sayisi çoktaaan çikti. Aldiniz mi?
*
Henüz elime geçtigi için ancak bahsedebiliyorum. Basin toplantisi ve imza gününe katilamadigim (çok istememe ragmen), Özge Samancı ve Sharon Croxford'un birlikte hazirladiklari XIX. Yüzyıl İstanbul Mutfağı kitabi mutfakseverlerin kütüphanesinde bulunmasi gereken bir kitap. Fotograflari Sharon çekmis. Mutfak kültürüne merakli olanlar bilir, Özge doktora tezini 19. yüzyıl Istanbul mutfagi üzerine yapti ve su anda Yeditepe Üniversitesi Gastronomi Bölümü'nde ögretim görevlisi. Sharon ise 2002 yilindan beri Istanbul'da yasayan bir diyetisyen, beslenme uzmani. Sharon ve Özge bir süredir İstanbul Yemek Atölyesi'nde yemek dersleri veriyorlar. Daha önce burada bahsetmistim kurslarindan. Atölyenin linkini vereyim dedim ancak internetten aradigimda karsima çikmadi. Arsivlerimde vardir mutlaka ancak su an arastiracak zamanim yok. Neyse, dönüste -abbas yolcu durumlari söz konusu- bu kitaptan size ayrintili olarak bahsedecegim ancak o güne kadar lütfen kitapçilarda bu degerli kitabi inceleyin ve bütçenizde bu ay açik yoksa satin alin. Özge ve Sharon'a ellerine saglik diyorum ve bundan sonraki çalismalarini heyecanla bekliyorum. (Bu arada henüz görmedim ancak Yemek ve Kültür dergisinin de yeni sayisi çikti. Bu sayida neler var çok merak ediyorum. Çiya'da epeydir yemek yemediyseniz belki de simdi tam zamanidir. Hem yeni sayiyi da satin alabilirsiniz. Ben öyle yapacagim dogrusu!)

15 Kasım 2006

Patates ye ye ye...


Sevgili arkadasim Nimet Özata'nin yillarin birikimini aktardigi kitabi çikti. O eczaciligiyla yetinmeyip yillardir bitkileri arastiran, bu konuda yazilar yazip egitim veren biri. Isini de çok ciddiye alan, en dogru bilgiyi vermek için çirpinan. Fitoterapi ve Aromaterapi kitabinin çikisi eminim konuyla ilgili tüm dostlarimizi mutlu edecektir. Nimet'in önümüzdeki günlerde konusmasi ve imza günleri olacak. Bu konudaki mesaji söyle:
"Uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden bulusuyorum. 16-19 kasim tarihleri arasinda, Askeri Müze Harbiye Kültür sitesinde yapilacak NATUREL 2006 festivali çerçevesinde, 17 Kasim Cuma günü, 13.00-14.00 arasinda, "Ana Hatlariyla Fitoterapi ve
Aromaterapi" konulu bir seminer verecegim. Ayni gün, 14.00-15.00 saatleri arasinda, kitabimi sizler icin imzalayacagim. Cumartesi günü de saat: 16.00 da kitabimi imzalayacagim. Ayrica Pazar günü Aritan Yayinevi standinda beni arayabilirsiniz. O gün belirtilecek bir saatte kitabimi imzalamaya devam edecegim."
Istanbul'da olan ve Naturel Festivali'ne gidecek arkadaslarimizin onu yalniz birakmayacagina eminim. Kutlarim Nimet'cigim. Kitabin da senin de yolunuz açik olsun. Çok güzel dostluklara vesile olsun bu kitap!

09 Eylül 2006

Plajda 001

Zümrüt'cügüm senden özür diliyorum. Sana söz vermistim degil mi güzelim sitene link verecegime? Bir kaç kisiye daha söz verdigimi hatirliyor ancak kim olduklarini hatirlamiyorum. Ne olur bana hatirlatin kendinizi, olur da bu satirlara rastlarsaniz. Bir ara vaktim olmadi, sonra da unuttum iste. Zümrüt'ü Yiyorum Büyüyorum adli kitabindan taniyorsunuz. Uzun süren ugraslardan sonra www.yiyorumbuyuyorum.com ortaya çikti ve sizlerle bulustu.


Günes batmaktadir. Gökyüzü renk degistirmekte, denizin üzeri sahlanmakta, etraf sakinlesmektedir. Ortalikta çit çikmamaktadir. Tijen bir yandan yemegini yerken bir yandan kitabini okumaktadir. Son günlerdeki favorisi Slowfood ve Gökçeada: Yönetsem Bir Yaklaşım kitabi bulunmaktadir elinde. Gökçeadalilarin yemeklerini okumaktadir oradan. Cicirya, salyangoz yahnisi, tavsan yahnisi, paskalya çöregi... Sonra saraplari, zeytinleri, rakilari okumaktadir. Kahveleri sonra. Iyilik halini etrafa bulastirmak istemektedir. Gün boyu çalismamistir. Olsun ne yapalim. Bugün olmazsa yarin demektedir. Yarin olmustur hala ise baslamamistir ama olsun yarin demektedir. Yarin da geçince ne diyecektir onu da sadece ve sadece evrenin efendisi bilmektedir.

06 Eylül 2006

Incir mi dediniz?

Biraz da eglenelim. Yemekle ilgili gelenekler vardir her ülkede. Kimini biliriz kimine sasariz. Iste size ne kadarini bildiginizi ögrenme sansi:
http://www.fekids.com/img/kln/flash/DontGrossOutTheWorld.swf
Testi yaparsaniz kaç puan aldiginizi paylasir misiniz? (Ben 6 aldim. Fena degil ama git biraz daha çalis dedi örtmen. Ühüüü...)
*
Incir sevmemek mümkün mü? Benim için Maya'yi sevmemek nasil imkansizsa incir sevmemek de öyle. Hani artik hantallastim falan ama incire takla bile atabilirim. Nerden çikti incir meselesi? Elbette yukaridaki kekten. Dün bizim misafir günümüzdü. Sabahtan annemin kahve misafirleri geldi. Onlar gitti bir hanim geldi yine kahveye. O gitti Fethiye ve esi Sam geldi. Fethiye bizim yogurtland Fethiye. Tatil için Türkiye'deler. Yollari buraya düsünce bana da ugradilar sagolsunlar. Iste bu tartimsi keki onlar için ve annemin aksamüstü misafirleri için yaptim. Benim sipsak tariflerimden biri. Bir yumurtayi çirparsin, içine göz karari pekmez koyarsin (geçen yil Bozcaada'dan getirdigim, sevgili Cahit amcanin kaynattigi üzüm pekmezinin sonuydu), tarçin, az zeytinyagi, az süt ekler çirparsin. Içine önceden karistirilmis un-karbonat karisimini eklersin. Elinle iri parçalar halinde kirdigin cevizleri koyarsin. O da göz karari. Önce bir bardak koyup çirpar kivamina bakarsin. Bozadan biraz kivamli olsa yeter. Biraz daha un eklersin. Evde meyve nevinden bir tek incir var. Ortadan ikiye kesersin. Güzelce dizersin. Firin zaten isinmistir. Firinda daha önce cevizli-zeytinli ekmek ve Karaburun'un meshur negerek böregi pisirilmistir. Firina atarsin. Piser. Haa içine seker koymazsin ama üzerine azicik serpersin. Biraz karamel efekti versin diye. Firindan kabarmis ve hoslasmis halde çikar. Gurur duyarsin. Misafirlerin begenir. Hele de yaninda muhtesem ötesi bir reçel tattirdiysan! Ne mi? Yeni yaratim: ahududu, seftali ve elma. Reçelyemez ben bile bayildim. Kasik kasik ye. Öyle bir tat. Nereden çikti? Suradan: Pazardan ahududu aldim. Üst kat ye beni diyor. Yedim tabii. Alt kat püremsi halde. Onunla ne yapilir? Reçel. Bir avuç ahududu yeter mi? Yetmez. Içine bir kokulu seftali ile bir de elma kattin mi pek hos olur. Fotografi? Henüz çekmedim. Onun yerine su seftalileri versem?



Baska ne yapti Tijen? Asmanin üzümlerini ayikladi, yikadi, hafifçe kaynatti, biraz ezdi, tülbent arasinda sıktı. Simdi de kaynatiyor. Belki bir, belki iki kavanoz pekmezim olacak sonuçta. Pek güzel olacak. Bir de geçenlerde resmini yayinladigim kirmizi biberlerden aldim. Ben yikadim annem ipe dizdi. Ayser hanim da rahmetli esinin gelistirdigi biber kurutma cihazini getirdi. Cihaz dedigime bakmayin. Bir askiya eklenmis kancalar. Biber dizilerini kancalara takiyor ve günes nereye gidiyorsa askiyi oraya asiyorsunuz. Akillica degil mi? Onlari da kuruyunca robottan geçirip pul biber yapacagim. Eylül geldi kis hazirliklari bitmedi. Bir de tarhana yapsaydim... (Tezgahtakiler bizim üzümler degil ama poz güzel degil mi allahaskina?)
(Not: Yeni bir yerde yazmaya basladim. Yazmaktan çok tarif vermek diyelim. Sadece tarif desen o da degil. Yemekteki esas oglanin adi sani ve hikayesi, bir kaç ufak not.. Bana kalsa daha uzun yazarim ya yeter o kadar dediler. Esnetsem mi kendi kendime ne? Izlemek isteyenler için adresi: www.klinikbeslenme.com)

29 Ağustos 2006

Bizim pazar sonbaharı karşılıyor

Bir duyuru: Kars projesinde çalismami saglayan (Anatolia Foundation'un iki kurucusundan biri) arkadasim Beti Minkin 18 Eylül'de baslayacak olan Likya Turu ile ilgili duyurusunu buradan paylasmami rica etti. Likya Yolu kitabinin yazari Kate Clow ile birlikte düzenledikleri bu gezide bol yürüyüs, saglikli yemekler ve yoga varmis. Benim bütçeme uygun degil ama aranizdan ilgilenenler varsa bilgi için tiklayiniz.

Hayatimin en mutlu döneminde oldugum söylenemez. Öyle bir bitkinlik, isteksizlik, sevksizlik. Genelde yazilara yansitmak istemiyorum ya içinde bulundugum ruh halini paylastigimda yalniz olmadigimi farkediyorum.

Geçen gün deniz kiyisina gittim günes batarken. Pek güzeldi. Yeni ay göz kirpiyordu. Tanrim dedim bu ne büyük bir güzellik. Ne olur bu topraklarin, havanin, denizin, bütün mucizelerin tadini çikarmaktan, daah da ötesi onlari görmekten mahrum etme bizi. Dün gittigim pazarda unutuverdim sevmedigim duygulari. Oradayken hep oldugum gibi dünyadan uzaklastim, tüm benligimle pazarin renklerine büründüm. Kendine ve komsularina çay dolduran adamin yüzündeki gülümsemeyi kayda geçirmek istedim. Çekebilir miyim resmini çay dökerken dedim. Çek dedi. Hanimi izin vermiyorum deyince eyvah dedim geç kaldin. Eglendik. O resmi çekip yoluma devam ederken bir baskasi kasadan çilek döküyordu tezgaha. Öyle bir koku yayildi ki parfümlendim. Döndüm, tadina baktim. Nasil da güzel. Yanimda kap yok. Torbada ezilecekler diye endiselendim. Aaa abla düsündügün seye bak dedi ona da çare var. Hemen delikli bir plastik kap çikardi. Elleriyle birer ikiser koydu çilekleri. Sen yaptigin isi severek yapiyorsun belli ki dedim. Öyle abla dedi, sevmesen yapilmaz ki. Dogru dedim, haklisin. Ne yapiyorsan yap severek yapmalisin. Eve geldim basladim yemeye. Aklimda saticinin gösterdigi özenle. Keske diyorum hepimiz tüm yasamimizda ve iliskilerimizde bir kaba çilekleri zedelemeden koymak için saticinin gösterdigi özeni gösterebilsek.

En üstteki kirmizilar da pazardan. Kurutmalik biberler. Görünce dayanamadim çektim. Kirmizi deyince aklima geldi, bizim bay TD'nin dostlariyla kurdugu 'look and relax' sitesine girdiniz mi hiç? Dün tesadüfen kesfettim. Bu haftanin konusu kirmizi. Herkesin fotograflarina açiklar. Arsive bakip iki kirmizili fotograf seçtim, yolladim. Bakiyor ve rahatliyorsunuz. Hepimizin ihtiyaci olan sey degil mi bu?

15 Ağustos 2006

Kemaliye'nin dutlari

Dut ununu denemek isteyen arkadaslar belki Kemaliye'deki Lökhane'den Hamdi Firat'i (446) 751 30 66'dan ararsaniz size yardimci olabilir. Ayni sekilde nefis dut kurusu, dut pekmezi, lök, dut pekmeziyle yapilan cevizli sucuk ve lökhanedeki diger ürünlerden de siparis edebilirsiniz sanirim. Bir sorun. Belki sizler de güzel yiyecekler yaratirsiniz onunla. Sabah kahvaltisinda müsliye bile konur neden olmasin?

Bu yaziyi Kemaliyelilere verdigim söz üzerine yaziyorum. Daha dogrusu hepsine olmasa da Gülnur Gürler'e Lökhane'den aldigim dut unuyla bir tarif deneyecegim ve kendisine sonucu bildirecegim sözünü vermistim. Lökten bahsetmistim size. Ayri ayri dövülen ceviz ve dut kurusu bir arada da yeniden dövülür ve sekil verilerek sunulur. Lökhane'deyken acaba dut unundan kekler, kurabiyeler yapilamaz mi deyip deneme amaçli yarim kilo dövülüp elenmis dut unu almistim. Yüküm öyle çoktu ki bir kilo almaya cesaret edemedim. Simdi keske alsaymisim diyorum. Kimbilir daha ne tarifler gelistirirdim! Bu ürünün güzelligi yaninda ayrica tatlandiriciya gerek olmamasi. Düsünsenize dut gibi lezzetli bir tatlandiriciyla yapiyorsunuz kek ve kurabiyelerinizi.

10 Ağustos 2006

Hangisi daha güzel?


Bunlar da benim bahçenin ilk mahsulleri. Domateslerim. Geçen seneki verimin yarisina ulassak ne mutlu ama gölgede kaldiklarindan mi yoksa bahçenin topraginda is olmadigindan mi ne, domateslerim o kadar mutlu degiller. Bir kökte 11 tane saydim ama diger köklerde pek yok. Tek tük yani. Olsun, bunlari gördük ya, bunlari tattik ya.. Biberlerim de pitirak gibi. Mine'cigim gördün mü emeklerinin karsiligini? Iste büyüdüler de adam oldular. Ellerine saglik canim. O minicik tohumlari adam eden sensin.

04 Ağustos 2006

Istanbul'a sadece ugranir mi?

Ugranir ugranir. Bu sicakta ancak ugranir. Çok kalinmaz. Kalabaliklara girilmez. Girilmek zorunda kalinirsa da büfeden kisa araliklarla birer maden suyu alinir ve isler halledilip eve çekilinir. Tabii eve gelene kadar ter içinde kalmissinizdir. Üst bas degistirilir, dusta serinlenilir ve mutfaga dalinir. Artik meyvelerden hangisi var ise. Bakin aklima Kemaliye'deki piknikte yedigimiz karpuz geldi. Kirkgöz denilen bir yer var tepede. Ben zannediyorum ki kocamaaan bir mesire yeri. Meger ufacik bir yermis, masalar dipdibeymis, her yerde mangal yapilmakta imis. Sonra davulla zurnayla da gelinirmis, Kemaliye türküleri söylenip oyun edilirmis, yemekten sonra çay demlenir, ardindan da kayaliklarin kirk gözünden akan buzzz gibi sularin içinde çatirdatilan karpuz kesilirmis. Bir de çerez yenirmis ya hava kararacaksa eger o daracik keçi yollarindan geçmek zor olacagindan haydin gidelim denirmis. Kimi ahali hala ve israrla çöplerini güzelim suyun aktigi yere attiriverirse de aslolan posete doldurup çöpe götürmekmis. Simdi karpuz yedim ya (Kemaliye'deki kadar tatli degilse de hiç fena degil) aklima geldi o günler. Üzerinden 3-4 gün geçti neredeyse. Sicak gerçekten de. En iyisi gitmeli. Haftasonu enn sicaklar olacakmis. Hos Burhaniye de sicak olur ya.

Bu kisacik Istanbul duraklamasinda ne yaptim? Bankalara kizmakla geçirdim iki günümü. Asgari ücretli de olsaniz (yemin ederim maasi 500 ytl olan birine de kredi karti veriliyormus!) elinize tutusturulan karti bana vermiyorlar. Neden? Çünkü ücretli çalisan degilim. Ne var ne yok götürülür, aha buyrun bunu da alin denir ve o sinirle 2. bir karta basvurulur. Hiç yokken birden iki karti olurmusum falan.. Maazallah!

Ama Istanbul'da serin ve sakin bir köse vardir elbet. Bir tanesi benim sevgili Kafe Bunka'm. Orasi her daim huzur doludur. Bu sefer kismette Fatma'cigimla suşi ve sebzeli yosunlu pilav yemek varmis. Üzerine de yesil çayli profiterol paylasip patlak pirinçli çay içmek. O huzur abidesini birakip Taksim'in sicagina çikilir mi hiç? Mecbursaniz çikilir.

Öteki serin ve huzur dolu yer ise Balikpazari'ndaki Üçyildiz Sekercisi. Hiç gittiniz mi oraya? Gidin gidin. Feridun beyle tanisin. El yapimi ve katki maddesiz badem ezmesinden mutlaka tadin. O size de söyleyecektir: Bunda katki maddesi olmadigi için buzdolabinda bekletin. Ya da bekletmeyin hemen yiyin. Çocuklugunuzun sekerlemeleri, jöleleri, çikolatinleri... Orada hepsi var. Bir de Rumlarin meshur çevirme tatlisi. Ya da diger deyisle beyaz tatlisi. Bir de tertemiz bakir kaplarda reçeller. Ne isterseniz. Bir akide sekeri alir miydiniz?

Ayfer arkadasimin Parsifal'i de Taksim civarlarindaysam ve karnim aciktiysa nadiren düzenli gittigim yerlerden biridir. Neden? Çünkü Ayfer ve ablasi her seyi saglikli malzemelerle pisirmeye özen gösterirler. Oradaki pazi sarmasina bayilirim. Yaninda bol yogurtla. Yine ondan yedim. Bulgurlu ve öyle leziz ki! Ayfer'cigim yokmus, Çanakkale'ye selam yolladim ona. Bu kadarcik bir Istanbul oldu bu sefer. Bir dem alacak kadar. Yine gelinceye kadar saglicakla kalin. Bundan sonra haberlerimize Burhaniye'den devam edecegiz.
*
Siteyi güncelledikten sonra hos bir sürprizle karsilastim. Radikal'den okurum olan Berkhan Ç. Karaduman, babasi Yaşar beyin Ünye'den yerel lezzetleri aktardigi pazar yazisinin (fotograflari Berkhan çekmis) linkini göndermis. http://www.unyeses.net/unyepazari.htm adresinden okuyun derim. Belki bir gün yolunuz oralara düser ve siz de rastlarsiniz Surdibi pazarina... Bu degerli bilgiyi benimle paylastigin için çok tesekkürler sevgili Berkhan!

02 Ağustos 2006

Kemaliye'den


Kemaliye böyle bir yer iste. Munzur Dagi ve Sariçiçek Dagi karsi karsiya gelmis, vadide Firat nehri akar. Kenarina ise Kemaliye kurulmus. Karsilikli köyler var. Kimi merkeze yakin, kimi uzak. Kemaliye'nin meshur bir tas yolu var, yapimi onlarca yil süren. Iste onu göremedim. Oysa geçen yil Lütfi Özgünaydın'ın 'Taş Yolu Öyküleri' adli kitabini okuduktan sonra binlerce yörelinin emegiyle açilan bu yolu görmeden dönmeyi düsünmezdim Kemaliye'den. Tas yolunu da, müzesini de göremedim. Ama çok güzel insanlar tanidim, güzel seyler tattim ve yine gözü arkada döndüm.

Dut Kemaliye'nin her seyi. Nice öykü var duta dair. Dutun satilip da parasinin eve geldigi gün yapilan senlikler, ese dosta gönderilen kuru dutlar, dut pekmezleri, pestiller, sonra kuru dut satarak harçligini çıkaran ve okula o sekilde devam edebilenler, bahçesinde konu komsuyla bir olup dut çirpan nineler, dedeler...

Taze salataliklar var, bahçeden koparilmis. Salataligin banildigi pekmez var, Ayse abla var, Ahmet abi var, Hatice hala var, Latif Yalçıner var, Gülnur Gürler var, Bozkurt otel var, müze var, dut var, lökhane var...

Lökhane'yi Hamdi Fırat isletiyor. Telefonu (446) 751 30 66
Lök, Kemaliye'nin bir güzel lezzeti. Dibekte dövülüp elenmis kuru dut unu yine dibekte dövülmüs cevizle biraraya getiriliyor. Sonra 3500-4000 kez daha dövüldükten sonra macun haline getiriliyor. Sekil verilip jelatine sarildiktan sonra da satisa hazir oluyor lök. Lökhane'de baska seyler de var. Oricik var mesela, dut pekmeziyle hazirlanan cevizli sucugu Kemaliye'nin. Sonra fasulye kurusu, dag meneksesi, Ağın leblebisi, pekmez, reyhan kurusu, serbetler, dibekte dövülmüs çedene kahvesi. Onlar çedene diyor menengiçe. Daglarda varmis. Toplayip kavurduktan sonra dövüp kahvesini yapiyorlar.

Neden gittim Kemaliye'ye? 29. Geleneksel Kemaliye (Eğin) Kültür Festivali bünyesinde, Diş Hekimi Gülnur Gürler'in düzenledigi Dut Paneli'nde konusmak üzere. Hani sizlerden bilgi istemistim ya, kimileriniz (hepinize tesekkürler) bilgiler yollamistiniz. Ben de o bilgileri derleyip toparlamis, çesitli kaynaklardan bolca ilave yapmis ve upuzun bir konusma metni hazirlamistim. Yukarida gördügünüz dut kavurmasi ve yöreye has pek çok dutlu lezzeti de tatma (gerçi ben izdiham nedeniyle yine her seyin tadina bakamadim ama..) sansi buldugumuz Dut Paneli'nde çesitli üniversitelerden hocalardan duta dair pek çok sey duyduk, ögrendik. Dut ve yapraklarinin sifacilikta kullanilisindan tutun da dut yapraginin büyük ve küçükbas hayvanlari beslemede kullanimina, halk edebiyati ve kültüründe dutun yerinden Türkiye ve dünyada dut yetistiriciligine pek çok konu basliginda yapilan konusmalari ilgiyle dinledi Kemaliyeliler. Süre azligi nedeniyle ancak özet olarak aktarabildigim bilgiler insallah tüm panelistlerin konusma metinleriyle birlikte bir yayin haline getirilecek. Gitmeden önce Türkiye'nin çesitli yerlerinden derledigim bilgiler orada ögrendiklerimle zenginlesti.

Bu güzel manzaraya sahip evde iki güzel insanin, Ayşe ve Ahmet Berkay'in evinde, Apçağa Köyü'nde bol sohbet, güzel yiyecekler, yukarida resmini gördügünüz pekmeze banilarak yenmis teri üzerinde salataliklar, Ayse ablanin nefis sirkesi, pekmezi, dut kurusu, binbir bitkiden (yok o kadar degil ama 100 kadar varmis) yapilan zetrinin kokusu... Hepsi de unutulmaz anilar arasinda yerini aldilar. Berkay'lar diyorlar ki atamizdan kalan evimizde hepinizi agirlamak istiyoruz. Sizler de Kemaliye'ye gidecek olursaniz Apçaga köyünü mutlaka ziyaret etmelisiniz. Öyle seviyorlar ki köylerini, dernek kurmus, köy firinini ve köyün girisindeki kimi yapilari restore etmisler, okuma ve toplanti odasi kurmus, konuklara kucak açmislar. Gideriz derseniz telefonlari bende, ilgilenenlere verebilirim memnuniyetle. Gidip tanisin, güzel lezzetleriyle donanin diye.
*
Buğday Derneği'nin Şişli Belediyesi'nin katkilari ile PINAR ve MİLUPA'nin sponsorlugunda Istanbullulara armagan ettigi Ekolojik Pazar her cumartesi günü Feriköy'deki yerinde sizleri bekliyor. Yaz geldi diye üsenmeyin. Onlar hiç dert etmeden sizler yiyebilin diye Gökçeada'dan, Malatya'dan, Eğirdir'den, Adana'dan ve daha nice yerden her hafta kalkip Istanbul'a geliyorlar. Tek istekleri ürettikleri leziz besinleri paylasmak, insanlara tanitmak ve bu isi sürdürebilmek. Ne olur onlari yalniz birakmayin. Sözlerinizle, alisverislerinizle ve güleryüzünüzle onlari destekleyin. Diliyoruz ki bu çaba nice ekolojik pazaryerinin tohumunu atsin ve Türkiye'nin her yerinde bulusalim dogayi kirletmeden, insana zarar vermeden üretilen gerçek lezzetlerle. Harita için burayi tiklayabilirsiniz.
Ekolojik Pazaryeri ile ilgili makale için ise:
http://www.bugday.org/article.php?ID=1419
*
Site okurlarindan Didimli Kadriye hanim Didim'in dünyaca ünlü Altınkum Plajı'nda balik çiftliklerinin kurulmasi için izin verilmemesi için bir imza kampanyasi baslattiklarini ve bu konuda elbirligiyle çalismalar yaptiklarini aktarmis. Hazirladiklari yaziyi ben de imzaladim. Kadriye hanim hepimizin destegini beklediklerini iletmis. Didim Belediyesi'nin internet adresi söyle: www.didim.bel.tr

26 Temmuz 2006

Kars güncesi-III

Dün Ermenistan sinirina dogru gitmistik, bugün Igdir tarafina gittik. Dün Azeri bir aileye konuk olduk, bugün Kürt. Ahiska Türkleri, yerliler, Terekemeler... Kars'in
Son olarak Kars'la ilgili iki degerli kitaptan çok kisa bahsedip bitirecegim çünkü müthis basim agriyor. Yol da yordu, gün de. Sicakti, yeterince uyuyamamistim, yol uzundu, virajliydi, yürüdük, hava çarpti...

Yrd. Doç. Dr. Ufuk Kamber'in tamamen kendi imkanlariyla hazirladigi 'Geleneksel Anadolu Peynirleri' kitabi bu memleketin peynirlerine dair uzmanindan (Kafkas Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi'nde hoca kendisi) bilgiler. Sevgili arkadasim Erhan Seker (Zeytinbagi'nin sefi) bu kitap sayesinde pek çok peyniri yapmayi denedigini söyledi. Ben de peynir hakkindaki bilgilerimi onun sayesinde gelistirmeyi ümit ediyorum. Kitaba ulasmak isterseniz Ufuk hocaya basvurabilirsiniz. (Lütfen benden internet adresini isteyin.) Diger kitap da Oktay Ekinci'nin 'Kars Kitabı'. Kars'a gelmeye niyet ederseniz onu okuyun derim. Simdilik de bu kadar olsun. Yarin yeni bir gün. Yeni bir yogun gün. Bir sonraki duragimdan önceki son 2 günüm...

24 Temmuz 2006

Kars güncesi-II

Hera demis ki biraz daha anlat yahu çatlayacagim. Sabah 8:30-9:00 gibi evden çikiyoruz. Aksam 7 gibi dönüyoruz. Sonra da olan biteni bilgisayara geçir, yemegini ye, mesajlarina bak.. Bugün de öyle mesela. Sabah çiktik. Sevgili soförümüz Tahsin'in haniminin köyüne tandirda ekmek pisirmeye gittik. 70 kilometrelik yol. Tam Ermenistan sinirinda. Sinirdan önceki son köy. Tandirda lavas yaptik, kalin yaptik (onlarin bir pidesi), sonra pisi yaptik, yine ayran asi yedik. Kim sormustu ayran asini? Herkesinki biraz farkli digerinden. Pirinç ve yesil mercimek olabilir, yesil mercimek ve yarma. Bunlar birlikte piser. Ayri bir yerde de yayla çorbasindaki gibi yogurt, un ve yumurta sarisiyla onlarin deyimiyle 'muhallebi' hazirlanir ve çorbaya eklenip karistirilir. Yag yakiyor kimileri baharatlarla. Ille de asotu girecek, yani kisnis. Anuhotu, yarpuz da kullaniliyor. Böyle iste. Kars yemekleri tahil ve süt ürünleri agirlikli. Çogu köyde zaten hayvancilik ve kendi ihtiyaçlari için tahil yetistirme durumu var. Gökyüzü dramatik. Son olarak da helva kavurdu Suna teyze bize. Çayla helva yedik. Yanimiza da yolluk verdi. Lavasa sardi helvayi. Gelir gelmez bir kaç lokma yedim. Sonra tesadüf bu ya, kaç yildir görmedigim bir sinif arkadasimi gördüm üniversiteden! Kars acaip bir yer. Ne zaman kiminle karsilasacaginiz belli olmuyor. Yarin? Yarin Kagizman'a gidiyoruz. Meyvelere.

Yazacak, anlatacak pek çok sey var ama isleri bitiremiyorum. Iki gündür yollardaydik. Ilk gün Ardahan, dün Büyük Çatma köyü (Arpaçay tarafinda). Sonra aksam gelip iki gündür biriken yazilari toparlamaya çalistim. Bilgisayara girmeye çalisiyorum ama hala bitiremedim hepsini. Bir de fotograflarin tasnifi var tabii. Onlar en degerli belgeler. Tabii yazilanlar, tadilanlar, paylasilanlar da var.
Yollar öyle güzel ki! Çildirir insan. Ya bir de agustosta gelseymisim? O zaman tarlalara yatar bir daha da kalkmak istemezdim.

Buranin yiyecekleri süt ürünleri ve tahil agirlikli. Dün gittigimiz köyde Çeçil peyniri yapimini gördük, taze bal, köy tereyagi yedik. Kaymaktan tereyagi yaptik, nohul, nezik yaptik... Asagidaki ayran asini kasikladik. Bugday tarlasina gittik, su degirmeni gezdik.

Çocuklarla eglendik, büyüklerle sohbet ettik, kazlari seyrettik. Bir sürü sey iste. Hangi birini söyleyeyim ki?

21 Temmuz 2006

Kars güncesi-I

Pazar eklentisi. Dün Ardanan'daydik. Yollar öyle güzel, öyle çiçekliydi ki, sikça arabayi durdurup fotograf çekmek istedim. Köylerde kazlar, göz alabildigine tarlalar, çimenlikler. Her yerde bir faaliyet. Çimenler kesilip denk yapiliyor, kisin hayvanlar yesin diye. Bugday ve arpa hasadi daha yapilmamis. Onlar yesil tarlalarda. Gerisini ilk vakit buldugumda yazacagim. Daha dün tuttugum sayfalarca notu bilgisayara geçiremedim.

Kars'a geleli iki gün oldu. Daha dogrusu iki gece uyudum. Dün ilk kez Kars sokaklarinda dolasabildim. Muhtesem binalar var gerçekten. Umarim bol bol fotograf çekecek firsat olur çünkü köylere, peynir yapim yerlerine falan da gidecegiz daha. 29 Temmuz'a kadar buradayim. Bakalim neler görüp neler yapabilecegim.
Ilk geldigim gün bizim sokakta pazar vardi. Ufak bir pazar. Pazarin kuruldugu yerde öyle muhtesem binalar vardi ki müthis bir uyumsuzluk örnegiydi pazar tezgahlari. Pazarda bilmedigimiz fazla bir sey yok. Sebze ve meyveler farkli degil. Ancak otlardan asotu (taze kisnis) ve reyhan var. Asotu koca demetlerle satiliyor ve buradaki çorbalara konuyor. Nefis kayisilar var Kagizman'dan gelmis. Dut pekmezi, pestil vs de Kagizman'dan geliyor.

Malum buranin özel ürünü peynirleri. Özellikle de gravyer. Kilosu burada bile 20 ytl. Nedeni belli: Her benim diyen gravyer peyniri yapamiyor. Ayrica 17 kg sütten bir kilo peynir çikiyor. Dün aldigim peyniri galetayla (resimde görüldügü üzre) afiyetle yemeye basladik. Daha görülecek, yapilacak çok sey var. Sirayla..

18 Temmuz 2006

Persembe eklentisi. Kars'tan merhaba. Dun geldim. Sag salim. Burasi baska bir dunya tabii. Hakikaten guzel ve ozel bir yer. Henuz fazla bir sey gordum diyemem ama gorecegim. 29 Haziran'a kadar buradayim. Cevrede gorulecek cok sey var. (Kusura bakmayin Ingilizce klavyeyle yazdigim icin Turkce karakterleri kullanamiyorum su anda)

Size kitch Zübeyde ile ya da diger bir deyisle Pembe Ferrarili sütçümüzle basbasa birakiyorum. Bizim Zübeyde alem kadindir. Zaten resimden de anlasiliyor olmali ne kadar komik bir kadin oldugu. Genelde pembe sapkasiyla gelir. Geçen sene Mercedes'i vardi, yani eski üç tekerlekli, arkasi seleli bisikletine Mercedes diyordu. Simdi benim neyim eksik, ben de Ferrari aldim diyor. Hem de pembe. Sapkasi da onunla uyumlu herhalde. Kocasi Karadenizliymis, oglu da ona benzedigi için onlara "hamsiler" diyor. Klaksonuna da dikkatinizi çekerim. Zaten ona ne gerek, islikla Türk sanat musikisi icra ederekten dolasir siteyi. Sabah ve aksam. Her sokaktan her seferinde geçmez elbet. Hayrani çoktur. Lafi sözü boldur. Her gelisinde yeni bir espri bulur! Eh bugünlük bu kadar olsun. Daha valizimi hazirlamadim ben. Durun ayol iki saat içinde evden çikmam gerek.. Haydin hosçakalin. Size orlardan yazarim elbet.

11 Temmuz 2006

Nasil da seviniyor insan


Alt tarafi üç kurusluk sey aldim. Nasil büyük mutluluk. Gören de ev, araba falan aldim sanacak. Yooo. Ben sadece en sevdigim yerlerden en sevdigim güzelleri aldim. Ayvalik'taydim da bugün! Çigdem'ler giderken peslerine takildim. Önce Laleli'ye ugradik. Hani benim su çok sevdigim zeytinyagi markasinin fabrika satis yerine. Burhaniye-Ayvalik yolu üzerinde, Taylieli köyünün girisinde, fabrikanin içinde bu yer. Özlemisim. Nicedir gitmedigimi farkettim. Lavantalar iyice cosmus. Adnan sagolsun biraz toplamama izin verdi. Azicik ama. Lavantali yag yapacaktim ve tak karsima çikiverdiler. Neler aldim? Limon, mandalina, bergamut ve feslegen aromali yaglar (dörtlü sette alirsaniz çok makul fiyatlari, 12 liraya satiliyor ki tek tek alirsaniz 8 lira beheri -yani biraz fazla fark var-). Sonra bol bol zeytinyagi sabunu. Lavantali, bademyagli, limon aromali, sade... En sevdigim sabunlardir. Hele de o miniminnacik olanlari. Onlari seyahate giderken yanima aliyorum. Çok pratikler. Saçimi bile onunla yikadigim düsünülürse! Anneme sele zeytini bir kavanoz, bir de vücut yagi. O benim el kremim oluyor. Bademyagli. Çigdem'e karadut sirkesini çok methetmistim. Ondan aldi. Bir de ona erken hasat sizma aldik. Ben onu da çok severim dogrusu.

Yolculuk devam etti Ayvalik'a. Deniz kenarinda Ayvalik tostu yenecek. Ayvalikgücü müdür oranin adi, hani tam meydanda. Bence agiz tadiyla Ayvalik tostu yemek istiyorsaniz önce çarsidaki bir peynirciden dilimlenmis sepet peyniri alin, tostunuzu bununla yaptirin. Çünkü feci bir peynir vardi, bence sütten falan da yapilmamis. Hani en taze kasar bile (ki onlar da neredeyse asla %100 sütten yapilmiyor!) süner, bir peynir tadi vardir, bu basbayagi garip bir seydi. Acaba yemeyip de üsenmesem, gidip peynir alip yenisini mi yaptirsam dedim ya vazgeçip oturdum, yedim pasa pasa. Ne diyeyse?

En sevdigim kitapçilardan biridir Geylan Kitabevi. Ahmet Yorulmaz'inken yegenine devretmistir. Ne ararsaniz bulursunuz. Küçük bir yerlesim için inanilmaz zengin bir çesitlilik. Hele de mübadele ve göç öyküleriyle ilgili bunca zengin çesidi ben bir de Simurg'da bulmusumdur o kadar. Lavanta Lavanta'yi aldim. Pamir Bezmen'in çevirdigi. Ilk sayfadan gözlerim doldu. Nasil dolmasin. Acilarla dolu göç öykülerinden biri bu da. Benim ailemde mübadele yasamis kimse yok bildigim kadariyla. Ancak ben geçmis yasamimda mübadil miydim ne, müthis içimi acitir bu hikayeler. Bir türlü kabullenemem olup bitenleri. Insanlarin nasil insanliktan çiktigina inanamam. Aa bir de Boşnak Yemekleri kitabini aldim.Selma Peşteli'nin hazirladigi. Kitabin sayfalari arasinda da daha çok ani, yasamdan daha çok kesit olsun isterdim. Ilk sayfalar öyle güzel ki çünkü! Tarifler hem bizden hem yabanci. Bu topraklarin insanlari Bosnaklar. Komsu topraklarin. Tarifler de komsu. Kitabin sayfalarinda anlayacaksiniz bu dediklerimi.

Ayvalık'a gidilir de Kürşat'a gidilmez mi? Tabii ki gittik. Zeynebim orada olsaydi çok daha mutlu olurdum ama yine bir Mübadil ailenin sadece kendi bahçelerinden topladiklari zeytinlerden hazirlanan muhtesem ürünleri tadilmasa olmaz. Oradan da sonunda Laleli sabunlarim için bir sabunluk aldim. Zeytin agacindan yapilma. Kurutulmus ama islatilip vakumlanmis domates ve Fatma hanimin tasarimi olan yesil ve siyah zeytin ezmelerini bir de. Daha ezmeleri tatmadim ama Çigdem'ler begenmisler. Fatma hanimin zevkli ellerinden çikar da begenilmez mi?

Bir diger daimi duragim dogal olarak Güler Pastanesi. Artik adi Yeni Güler Pastanesi. Zaten öyleydi ya ben yenisini kullanmaya pek aliskin degilim. Ne alindi? Tabii ki zeytinyagli, sakizli kurabiye. Ben onu lorlu sanirdim. Degilmis meger. Bugün çikti ortaya. Hem de nasil biliyor musunuz? Geylan Kitabevi'nden rica ettim, beni kirmadilar. Her Güne Bir Yemek'in bir sayfasinda Sibel'cigimin lorlu, sakizli kurabiye tarifi vardir. Sibel o tarifi Güler Pastanesi'nin kurabiyesini yedikten sonra gelistirdi (biliyorsunuz internette dolandi durdu ve blogcu arkadaslarimizin pek çogu yapti bu nefis kurabiyeyi). Iste ben Sibel'imi kandirmisim, meger orjinalinde lor yokmus. Ama böylece nefis bir sey çikti ortaya. Yani artik Güler Pastanesi'nde lorlu kurabiye yapilacak olursa Sibel'e telif ödemeleri gerekecek! Kitaptaki kurabiyenin oldugu sayfadaki kurabiyeleri ise geçen yaz yine ayni yerde çekmistim. Ne güzel degil mi? Iste o güzelim kurabiyelerden aldim. Sonra bir de lor tatlisi. Ölünüz ruhunuzu orada birakiniz. Öyle bir seydir bana göre. Herkes sevmez ya ben bayilirim. Hele de yine Güler pastanesi'nin sakizli dondurmasiyla... Of ki ne of!

Sonra Ayvalik'in arka sokaklari talan edildi tarafimdan ve peksimet satan firin ve koruk serbeti satan kahvehane bulundu, sohbetler edildi, koruk serbeti içilip geri dönüldü. (Midem zaten çifit çarsisina döndü bugün!) Iste o peksimetler nasil bir sey biliyor musunuz? Resimdeki hale dönüsünce hele. Geçen yaz Karaburun'da yedigimiz güzelligin bir benzerini yaptim. Sonunda çikip beni sevinçlere gark eden ve yukarida resmi görülen pembe domatesi ve keçi peynirimi rendeledim, feslegenler kopardim bahçeden ve incecik kiydim, bol sizma zeytinyagiyla karistirip peksimetlerin üzerine suluca pay ettim. Domatesin suyunu çeken peksimetler yumusadi ve nefaset açisindan her tür iltifati kabul eder hale geldi. Peksimet bulmak isterseniz Ayvalik'a geliniz efendim. Nohut mayali nefis peksimetlerden alip götürünüz.

Yaaa iste. Bugün böyle bir sevinç günüydü. Eli kolu dolu döndüm güzelliklerle. Peki ya pazartesi? O zaman da güzelim zeytinler aldim ya hala resimlerini çekemedim. Bir gün elbet.. Aa bunlar da benim bahçedeki pembe domateslerim. Henüz yesil ve minicikler ya büyüyecekler. Ne güzeller. Bakmaya doyamiyorum. Sagolasin Mine'cigim. Ne güzel ettin de yolladin onlari bana. Seve oksaya büyütüyorum inan. (Pembe domateslerin müthis serüveni için ziyaret edebileceginiz bambaska bir site var biliyor muydunuz? Avniye Tansuğ'un hazirladigi pembe domates sitesine bakin. Türkiye'nin çesitli yerlerine dagilmis pembe domateslerin yolculugunu izleyebilirsiniz. Bir de güzel bir haberim var size. Yiyorum Büyüyorum artik sitesine tasindi. Sevgili Zümrüt'cügüm güzel ogulcugu için yaptigi yemekleri kitaplastirmisti. Simdi bir de çocuklu anneler için çok kapsamli bir site açti. Tarifler, uzman görüsleri ve pek çok bilgiler yer aliyor bu sitede. Hemen ziyaret edin ve dostlariniza da söyleyin derim. Ellerine saglik Zümrüt'cügüm. Zümrüt'ün bir de dilegi var, sitede yazilarina yer verebilecegi uzmanlardan yardim istiyor. Ona siteden ulasabilirsiniz sanirim: www.yiyorumbuyuyorum.com adresi. Ulasamazsaniz da lütfen bana iletin.

Bizim pazar da muhtesemdi yalniz. Iyice cosmus her yer. Deliriyorsunuz. Inadina aldigimiz her sey muhtesemdi bu hafta. Seftaliler, nektarinler, çilekler, minimini salataliklar, iste o bahsettigim karga burnu zeytini, biberler... Körpecik hepsi. Günde üç degil alti ögün mü yesem ne? Hele de bana poz veren teyzelerim. Yukaridaki resim onlardan biri. Allahim ne sürprizli bir yer bizim pazar!
**** Bana dutlu tarifler konusunda yardimci olan herkese en içten tesekkürlerimi sunarim. Her bilgi parçasi beni öyle sevindirdi, öyle inanilmaz mutlu etti ki anlatamam. Allah da sizi mutlu etsin her daim. ****

27 Haziran 2006

Ada ve şarap


Bu kadehler Talay’larin nefis fabrikasindaki Mozart konserinden. 250 yili onlar da kutlamak istemisler ve dört yayli çalgidan olusan (iki keman, çello ve viola) ekibe bir de soprano Elif Özel’in güzel sesi eklenmis. Bu fabrikayi, orada müzik dinlemeyi seviyorum. Talay’larin bu yilki en basarili sarabi galiba cabernet-merlot kupaji. Geçen yillardan sevdigim Tenedos kirmizi bu yil gözüme çarpmadi. Çamlıbağ’in magazasinin önü ise Gilda Assa Çigan Orkestrası ile senlenmis. Oradaki degismez favorim cabernet-kuntra. Bir de mistel’i koydum çantama dönüste. O da kurumaya yüz tutmus üzümlerden alkol eklenerek yapilan likör-sarabi Yunatçılar ailesinin. Haşim bey her zamanki kibarligiyla ortalikta. Ünal Çiftliği’nin nefis peynirlerini tattirmakta bir yandan da. Ada gezisi en temel hatlariyla böyle. Üç gün üç gece. Bol dost, bol sohbet, kakuleli kahve ve visne likörü keyfi, çinaraltinda dedikodu, müzik, sarap...

18 Haziran 2006

Bana ne yediğini söyle

%100 Ekolojik Pazaryeri açildi! Açilistan sonra Buğday Bülteni'nde yer alan makale için surayi tiklayin:
http://www.bugday.org/article.php?ID=1419


You Are What You Eat adi. Yazari Dr. Gillian McKeith. Ingiltere’de satis rekorlari kiran, televizyon programi da olan bir kitapti bu. Dr. McKeith bir beslenme uzmani. Bu kitap ise onun diyet degil yasami degistirme kitabi. En kisa haliyle. Adi üzerinde, You Are What You Eat. Yani ne yerseniz o’sunuz.

Iyi oldu kitabi kabul ettigim. Pek çok sey ögrendim. Bilgilerimi de elimden geldigimce kattim kitaba. Pek çok dipnot ekledim çünkü önerilen yiyeceklerin bir kismi Türkiye’de bulunmuyordu, bir kisminin benzerleri vardi, bir kismi evde de hazirlanabilirdi, bir kisminin Latince ismini vermeliyim diye düsünüyordum, ki merakli okurlar arayip o bitkilerle ilgili bilgi bulabilsinler. Sonra tarifler vardi, hepsi en düzgün haliyle çevrildi. Yogun bir çalisma döneminden sonra çeviri bitti. Peki adi ne olacakti? Ne Yerseniz O’sunuz içimize sinmedi. Kulaga hos gelmiyordu, söylemesi zordu. Biz de ortak bir kararla Bana Ne Yediğini Söyle olsun dedik. Alt basligi da orjinalinde de oldugu gibi, Hayatınızı Değiştirecek Beslenme Programı. Kitap geçen hafta sonuna dogru matbaadan geldi, sagolsunlar hemen gönderdiler, ben de gördüm, sevdim, içime sindirdim. Kitapçi raflarindaki yerini almis olmali. Internet ortaminda da arastirirsaniz eminim karsiniza bilgiler çikacaktir. Ancak en genis bilgiyi sanirim www.iletisim.com.tr adresinden alirsiniz. Bakin bakalim sevecek misiniz? Bu kitap ilginç çünkü pek çok hastaliga karsi korunma önerileri içerdigi gibi saç ve cilt sagligindan pek çok rahatsizliga beslenme ve bitkisel takviye önerilerinde bulunuyor. Sonra diyor ki, kilo vermek, saglikli olmak için daha az degil daha çok yiyin! Yanlis duymadiniz, daha çok yiyin diyor ve genis bir liste veriyor. Iste bu listeden istediginizi seçin, yemekleri daha saglikli olarak hazirlayin ve yasaminiz boyunca saglikli kalin diyor. Benden söylemesi, sizden incelemesi. Bilgi için http://www.iletisim.com.tr/iletisim/book.aspx?bid=1237

15 Haziran 2006

Sonunda Burhaniye halleri

Iste Buğday’ın davetiyesi: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği'nin, Pınar Organik Süt ile Milupa Organik'in ana sponsorlugunda ve Şişli Belediyesi ortakliginda hayata geçirdigi Ekolojik Halk Pazarı'nın açilisinda sizi aramizda görmekten mutluluk duyacagiz.

Tarih: 17 Haziran 2006, Cumartesi
Saat: 10:00
Yer: Feriköy Sabit Pazarı
Adres: Bomonti Cad. Lala Şahin Sok.
(Tekel'in eski bira fabrikasının bir alt sokagi, otoparkin alti)
Kroki: http://www.bugday.org/epazaryeri/harita.html
http://www.epazaryeri.org
info@epazaryeri.org

13 Haziran 2006

Geleneksel Lezzetler Senligi

Buğday Derneği’nin Şişli Belediyesi ortakligi ile organik bebek mamasi üreticisi MİLUPA Organik ve Türkiye’nin ilk organik sütünü piyasaya sunan PINAR’ın ana sponsorlugunda kurulacak Türkiye’nin ilk % 100 Ekolojik Halk Pazarı, 17 Haziran 2006 tarihinde Şişli Feriköy’de açiliyor. Cumartesi günleri kurulacak olan pazar, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen ekolojik (organik) ürün üreticilerinin kimyasal girdiler olmadan, tamamen ekolojik yöntemlerle yetistirdigi taze ekolojik sebze ve meyveyi ve diger ekolojik ürünleri her hafta tüketiciye sunacak. Pazarin kurulacagi adres Feriköy’deki eski Tekel Bira Fabrikası’nin alt sokagi. Tam adres Bomonti Cad. Lala Şahin Sok. Tüm Bugday ekibine, sponsorlara, katilimcilara ve ürünlerini getirecek üreticilere buradan tesekkür ediyorum. Ellerinize saglik. Haydi arkadaslar, aracisiz ekolojik sebze, meyve, bakliyat, tahil ve daha nice sertifikali ürünü dogrudan üreticisinden almak için harika bir firsat bu. Cumartesi günleri hiç degilse bir kaç saatinizi ayirip Ekolojik Halk Pazari’ni gezin. Vallahi aklim pazarda kaldi. Istanbul’a ilk gelisimde mutlaka ugrayacagim.
*
Sevgili Fatma Peksen’i (mutfak solisti) yarin (15 Haziran 2006) TRT1’de yayinlanan Erguvan programinin konugu olacak. Yarin Divrigi günüymüs. Fatma Divrigi yemeklerini tanitacak. Program ögleden sonra ama tam saatini bilmiyorum. Sanirim 13:00-13:30 civari basliyordur. Vakti olanlar, gündüz saatinde televizyon izleyebilenler kaçirmasinlar derim.
*
Bilgi: 24-26 Haziran tarihleri arasinda Bozcaada'da 2. Sarap Tadim Günleri gerçeklesecekmis. Büyük gezimden sonraki ilk gezim olacak (daha önce Ayvalik'a küçk bir çikartma düzenlemis olmazsam eger.) Ada ile ilgili bilgi için: www.bozcaada.info
*
Sira geldi Tokat izlenimlerini yazmaya. Gittik, geldik, aradan hafta geçti (neredeyse 2 hafta oldu, yoksa bitti mi bile?) ben ancak yazabiliyorum. Hep söylenmeyeyim istiyorum. Söylenmenin de sonu yok ya olmadi iste. Aklim sitedeydi, verdigim sözlerdeydi ama dergilere verdigim sözler de vardi ve öncelikle onlari tutmak zorundaydim. Çünkü hepsinin bir teslim tarihi var. Bu ay seyahat ve ev yerlestirme isi biraraya gelince, iki aylik dergilerin yayin tarihi bu ay olunca, bir de ekstra yazi isi çikinca is yükü artti. Asagida Tokat’ta yapilan yöresel lezzetler senliginden özet izlenimler var. Daha detayli ve bol fotograflisini Lezzet dergisinin temmuz 2006 yazisinda okuyabilirsiniz.

Kalabalik bir basin ve yazar grubunun davetli oldugu üç günlük etkinligin adi “Geleneksel Lezzetler Senligi” idi. Bu yil ilki düzenlenen senligin amaci öncelikli olarak Anadolu’nun lezzet açisindan öne çikmis yörelerinin mutfaklarini bir araya getirmek, kaybolmus ya da kaybolmaya yüz tutmus lezzetleri aslina uygun tekniklerle pisirip sunmak idi. Senlik 26 Mayis sabahi kortej ile basladi.

O gün ögle yemegi için muhtesem bir sölen hazirlanmisti. Iskilip dolmasi saatler süren hazirliktan sonra pismis, sunulmak üzere bizleri bekliyordu. Iskilip’te dügün ve özel günlerde hazirlanan yemegin (resimde gördügünüz kazanda pisiyor) yaninda çorba, sirke salatasi ve sütle kavrulan un helvasi hazirlaniyor. Uzun uzun pisirilen yemegin kapagini açmadan önce ustasi adet üzerine bahsis istiyor. İlk ögle yemeginin diger özel yiyecekleri ise Susehri’nin bileki ekmegi ve kebabi ile Kelkit usulü etli kuru fasulye. Bileki ekmegi ve kebabinin özelligi açik ates üzerine konan toprak kaplarda pisirilmesi. Altta ve üstte toprak kapla kapanan tepsinin üzerine de kor halinde odunlar konuyor ve böylece her iki taraftan da pisme saglaniyor. Ilk günün aksami yorulmus bedenleri dinlendirmek hamama gidecegiz. Yemekler Honça’dan. Bbat, bakla dolmasi, etli yaprak sarma, alaca patlican ve reyhanli dügü pilavi bayanlar tarafinda servis edilen yiyecekler.

Geldik gezinin ikinci gününe. Kahvalti Kazova Vasfi Diren Tarim İsletmesi’nde yapilacak. Çiftlik, Türkiye’nin ilk meyve suyu üreticisi Dimes firmasina ait. Kahvalti çok zengin. Sacda henüz pisirilmis bazlamalardan tutun da kusburnu marmelatina, kaymaktan çökelege yok yok. Ögle yemeginde yine zengin bir mönü var. Niksar’in “cistil” veya “tas ekmegi” de denen “leylek giligi” (yukaridaki resim) adli tatlisi yas maya, süt, seker, un ve yagla hazirlaniyor, dut pekmezi ve cevizle servis ediliyor. Günün basrol oyuncusu Tokat kebabi. Taze kuzu eti, kuyruk yagi, patlican, domates, yesil biber, patates, sogan, sarimsak ve özel pisirilmis kebap pidesi kullanilarak yapilan Tokat kebabi için özel kebap ocagi gerekiyor. Ögle yemeginin son lezzeti ise Erzincan yöresine ait Gelecos. Yemekten sonra Ballica magarasini geziyoruz.

Aksam yemegi yine çok zengin. Bu sefer Muglali ustalarla Antakyali ustalar karsi karsiya. Mugla’dan börülceli Mugla tarhanasi, otlu sac böregi (ince börek), zerde ve sarayli denen serbetli tatli, Antakya’dan ise zahter salatasi, tuzda tavuk ve künefe var yemekte. Künefe resmini Antakya yazisinda vermistim. Sultan Sofrasi’nin ortaklarindan Bülent bey tuzlu tavugu yaparken ustasi da künefeyi hazirliyor.

Son sabah kahvaltisi tam bir Tokat lezzetleri senligi. Tokat pastirmasi, sucugu, resimde gördügünüz çemen, sebzeli ve etli börek, sebzeli pisi, Tokat’ta sabah kahvaltilarinda yenen pastirma çorbasi, yöresel peynirler, kaymak var. Son duragimiz Zile’nin Yapalak köyü ancak Turhal Anadolu Kiz Meslek Lisesi ögrencileri ögretmenleri (ayni zamanda okulun müdür yardimcisi) Jan Arslan ile birlikte Çerkezlere has karmihig çayi ve metekoy peynirinin yaninda kaymakli ekmek kadayifi ikram ediyorlar bize. Ögrencilerin hazirladigi yazmalar, Turhal hatirasi örtüler, keçeden yapilma ürünler alip yola devam ediyoruz. Zile’nin Yapalak köyünde her yil mayisin son pazar günü yapilan yagmur duasi için köyün her hanesi bir kurban kesermis. O gün darginlar barisir, baska yerlere göç eden köylüler gelir senlige katilirmis. Biz sadece ufak bir kismini görüp ayrilmak zorunda kaldik. Sonra da köy yollarindan geçe geçe Istanbul’a vardik. Mor çiçekleri ve mürver agaçlarini unutamiyorum. Hep arabayi durdurun ne olur, sunlarin bir resmini çekeyim demek istedim ama hadi dedim yolumuz uzun. Bir de ben uzatmayayim. On saat kadar sürdü yolculuk. Sag salim vardik ya, bir sürü güzel lezzetle gönendik ya, daha ne isterim? Bir sonraki yazida Burhaniye’ye geldigimden beri yaptigim yiyecekler, bahçede büyüyen güzeller olacak. Simdilik size güzellikler dileyerek bu yaziyi bitireyim. Saglicakla kalin.